10 Ekim 2013 Perşembe

An'ı kaybedince...

Şimdiki an'da olmak, an'ı yaşamaktan bahsediyoruz da, kendimize uzaktan baktığımızda hep sonraki "an"ların peşinden koşar vaziyette görebiliyoruz. 

Neden hep bir sonraki adımda insan? Çünkü bir sonraki adımı planlayan biri olmak, önemli hissettiriyor insana kendini. Geleceğe dair planlar yapan kişi olmak, değerli hissettiriyor. 

Kahvaltıyı hazırlarken aklı öğle yemeğinde olmak, öğle yemeğini hazırlarken yapacağı temizliğe hayalen başlamak... 

Sabah işe giderken akşam geri dönüşü planlamak, akşam eve dönerken sabahki gidişini planlamak... 

Sürekli sonrakini takılmış bir yaşamda, hiç şimdikini yaşayamamış biri, şimdiki an'da olmanın tadını biliyor mudur? 

Belki hayatın ilk yıllarındaki tetiklemelerle, "hadi hadi"lerle, "çabuk ol"larla, insan şimdiki an'da olmayı, sadece bulunduğu an'da kalmayı, asla yapılmaması bir şey olarak işlemiştir bilinç altına. An'ı yaşamak, yapılmaması gereken şey olarak kazınmıştır hayatın ilk tecrübelerinde. 

Halbuki sonraki adımların hesabını yapmaktan, attığı adımları hissedemez olur insan. 

Halbuki insan olmanın, insan olarak yaşamanın değeri, ancak an'da gizlidir. Suyun parmakları arasından akışını hissetmekte, şekerin ağzında dağılışını duymakta, ayağının bastığı yerin farkında olmakta gizlidir.

An'ı yitirdiğimizden beri değerimizi yitirdik; sonraki an'da arayıp duruyoruz... Sonraki an'a koşup duruyoruz...