Geçtiğimiz
günlerde sanat dünyasının başarılı bir isme ile yapılan bir söyleşiyi
dinliyordum. Söyleşi sırasında sanatçı hanımefendinin paylaştığı bir konu
dikkatimi çekti. Zaman zaman seminerlere katıldığından bahsediyordu. Son
yaptığı seminerde en çok ilgi çeken konunun, başaramadığı ve reddedildiği
alanlarla ilgili olduğundan bahsediyordu.
Bunu duyunca
birden benim de içimde bir şeyler kıpırdandı. Sahiden başaramadıkları da varmış
diye geçti içimden. Sanki kendimden bir parçayı buldum onda da... Onun da yapamadıkları
varmış diye duymak, sanki içime bir su serpti.
Kendimdeki bu
yeni fark ettiğim duygu durumu, çocuğu düşündürdü birden...
Çocuğun
gözünde yetişkin, sadece yetişkin olmasından dolayı, güçlü kişi olsa gerek.
Boyu ondan büyük, sesi ondan daha tok, onun beceremediği pek çok şeyi
yapabiliyor, korktuklarından korkmuyor... Bu hali ile çocuğun ihtiyacı olan
“güven kaynağı” nı temsil ediyor aslında yetişkin. Bir yandan da çocuk, güven
kaynağını böylesi güçlü görme ihtiyacı içinde. Güçlü ve sağlam olmalı ki, ona
tutunabilsin, onunla serpilebilsin yaşamın içinde...
Şimdi
yetişkinler doğal hali ile zaten çocuğun güçlü görmek istediği bir yerde
dururken, iş doğal sürecinden çıkıp, bir de çocuğun üzerinde daha fazla etkiye
sahip olmak, ona söz geçirebilmek için, ne zorluklarla neleri başardıklarının hikâyelerini
anlatıyor çocuklara.
“Bizim
zamanımızda köye elektrik daha gelmemişti. Gaz lambasının ışığıyla ödev
yapardık...” ya da “Okul öyle uzaktı ki, bir saat kadar dağdan bayırdan yürür,
ancak öyle varırdık okula. Hem de kar kış demeden...” gibi sözler tanıdık
geliyor mu bilmiyorum...
Hâlbuki ders
çalışmak istemeyen çocuğun, bir zamanlar onun gibi ders çalışmak istememiş olan
bir yetişkinin bu hatırasını duymaya ihtiyacı olsa gerek... Karanlıktan korkan
bir çocuk, babasının da bir zamanlar onun gibi korkuları olduğunu duyduğunda,
sadece bu bile ona teselli olabilir. Yumurtayı kırmayı beceremeyen bir çocuk,
annesinin de bir zamanlar yumurtayı kâh ocağın üzerine, kâh tezgâha kırdığını
duyduğunda, cesaretlenip yeniden deneyebilir.
Hatta bir
öğretmen, anlattığı matematik dersinden bir zamanlar ne kadar düşük notlar
aldığından, anlattığı İngilizceyi ilk öğrenmeye başladığı sırada hiç
anlamayacağını zannettiğinden, kendisi de girdiği sınavlarda ne kadar da heyecanlanıyor
olduğundan bahsedebilir...
Ve bu hikâyeler,
çocuğa güven verir... Yetersizlik hissinin ruhunu kaplamasına engel olur. O
güçlü yetişkin de yaşamış bu halleri; şimdi ise yapabiliyor. Demek ki bir gün o
da yapabilir yani. Bugün Matematik çözemese de, belki bir gün Matematik
anlatabilir. Çünkü öğretmeni de öyleymiş. Şimdi korktukları olsa da, bir gün
çok cesur bir delikanlı olabilir. Tıpkı babası gibi...
Yetişkinlerin
çocuğa güçlü ve eksiksiz görünmeye çalışarak ona iyi örnek olma gayreti, bir
yandan çocukta yetersizlik hissini filizlendiriyor olabilir. Hâlbuki dürüst
olalım... Hangi yetişkin bir zamanlar altına kaçırmadı ki? Hangi yetişkin
üzerine yemek dökmedi ki? Hangi yetişkin ayakkabısını ters giymedi ki? Hangi
yetişkinin anlayamadığı, düşük notlar aldığı dersler olmadı ki?
Sadece olduğu
gibi, olduğu kadar olan bir yetişkin... Çocuğun ihtiyacı, bu olsa gerek...
Böylesi bir yetişkinin çocukluk hatıralarını defalarca anlattırarak, hayalinde
canlandırdıkları ile yaşamını şenlendirmek olsa gerek...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder