16 Kasım 2014 Pazar

Öğrenciye bakışın eğitime etkisi: Eğitimde Plasebo Etkisi

Plasebo etkisi, ilaçlar ile ilgili bir çalışmada yapılan bir deneyin sonucu olarak ortaya çıkmış. Bir grup hastaya, farmakolojik olarak etkisi olmayan bir ilaç verilmiş ve bunun hastalığı için çok iyi geleceğine dair telkinde bulunulmuş. Diğer bir gruba da gerçek ilaç verilerek tedavisine devam edilmiş. Tedavi sürecinin sonunda, iki grubun da iyileşme gösterdiği kaydedilmiş. 

Plasebo etkisi gösteriyor ki, aslında içtiğiniz şeyin tıbbi olarak hiç bir etkisi olmasa da, sizi iyi edeceğine inanıyorsanız, iyileşme ihtimaliniz çok yüksek. Ne içtiğiniz değil, neye inandığınız önemli yani... 

Plasebo etkisini, insan insana ilişkilerimize uyarlayacak olsak, sanırım ilişkilerimizdeki pek çok problemin kaynağını görmüş oluruz: İnsana inanmıyoruz... İnsanın iyi olduğuna inancımız kalmadığı için, ne kadar çözümüne uğraşmış olsak da çözülemeyen problemler içinde boğuluyoruz. 

Kaliforniya'da yapılan bir deney ise, adeta Plasebo etkisinin öğretmen-öğrenci ilişkisine yansımış halini akla getiriyor. 



Bir ilkokuldaki tüm öğrencilere senenin başında IQ testi yapılıyor. Testin sonucu öğretmenlerle açıklanmıyor. Ancak bir sınıfa aslında kura ile rastgele seçilmiş öğrenciler toplanmış olmasına rağmen, o sınıfta IQ düzeyi en yüksek olan öğrencilerin toplandığı söyleniyor. Bir senelik eğitim yılının sonunda, aynı test tekrar uygulanıyor ve bu sefer gerçekten bu grupta IQ düzeyinin diğerlerinden oldukça yüksek olduğu ortaya çıkıyor. Hatta sınıfların yaş grubu küçüldükçe, daha da fazla IQ farkı olduğu görülüyor. 

Bu deney gösteriyor ki, öğretmenin öğrenciye inancı, yapabileceğine inancı, öğrencinin öğrenme sürecini olumlu etkiliyor. Bununla birlikte, karşısındaki çocuktan umudunu kesmiş bir yetişkin de, olumsuz etki oluşturuyor. Özellikle de erken çocukluk döneminde... 

Hal böyle olunca, özellikle de çocuk eğitimindeki problemlere bir baktığımız zaman, kökenin kendimiz olduğuna şahit oluyoruz. 

Çocuk yemeğini bir türlü kendisi yemeyi öğrenemedi. Peki sen hiç inandın mı onun kendi başına yiyebileceğine?

Çocuk bir türlü ödevlerini kendi başına yapamadı. Peki sen hiç güvendin mi kendi başına ödevini yapabileceğine? 

Çocuk kardeşi ile sürekli kavga ediyor, bir türlü iyi geçinemiyor. Peki sen hiç inandın mı aslında kardeşini kayıtsız şartsız seviyor olduğuna, ona zarar vermeyeceğine? 

Acaba biz insana inancımızı nerede kaybettik? Nerede kaybettiysek, işte orada başlamış bizim problemlerimiz... 


Konu ile ilgili bilgi için:

http://www.amazon.co.uk/Pygmalion-Classroom-pectation-Intellectual-Development/dp/1904424066

http://en.wikipedia.org/wiki/Pygmalion_effect#Rosenthal.E2.80.93Jacobson_study

2 yorum:

Adsız dedi ki...

Selamlar Hocam,
Radyo programı biteli beri üslubunuzu çok arar olduk, neyse ki buradan kurulan temaslarla devam ediyor iletişim sürecimiz.
Bir akademisyen olarak, özellikle üniversite birinci sınıf olarak bizlere 90'lar doğumlu öğrencilerimiz gelmeye başladığından beri biraz kaygılanmaya başladığım bu günlerde okumuş oluyorum bu paylaşımınızı. Gençlerimiz uyaranların dehşet verici bir şekilde arttığı günümüz toplumunda henüz lisedeyken edindikleri bir takım özelliklerle geldikleri üniversitede, derslerin yoğunluğu ve konsept değişikliğini aşmada 85-90 yılları arası doğumlu abi ve ablalarına göre çok daha zorlanır oldular. Gerek gurbet yaşamı gerekse ilk arkadaşlıkları edinme süreci bir de derslerin sistematiği ile birleşince, günümüz uyaranlarının çokluğunda mücadele etmek çok zor oluyor. Sizleri dinleyerek ümidimizi hep taze tutmaya çalışmakla birlikte, bazen "acaba olmayacak mı? Gerçekten de artık nesil söyleneni anlamıyor ve üzerine çökmüş ataletle kılını kıpırdatmak istemiyor." gibi umutsuz sorulara ev sahipliği yapmıyor da değilim. Bu çalışma bizim heyecanımızı ve motivemizi en önemlisi onlara olan inancımızı samimi bir şekilde yansıttığımızda onların da buna tepkisiz kalamayacağını çok iyi gösteriyor.
Umutlarımız sönmesin inşallah, taze tutmaya devam.
Saygılarımı sunar, iyi çalışmalar dilerim.
Ferhat UÇAR

rumeysa dedi ki...

Değerli Hocam, belki de kendi içimize yüklenmiş değersizlik hissi ile mi bilemiyorum, insana bakışımız öyle kirlenmiş ki... Belki de kendimize dair umutsuzlukları yüklüyoruz yaşamda karşılaştığımız olaylara ve kişilere... Umarım ki "insan olmak"taki güzellik, umudumuzu diriltecek...