28 Eylül 2014 Pazar

Mahcup olmayışın, mahcup ediyor Hocam!

İkinci sınıfa giden bir kız çocuğu... Birinci sınıfta öğrenmiş "bitişik el yazısı" ile yazmayı. Annesine, babasına ufak notlar hazırlarken de bu yazıyı kullanmış, kuzeni için bir tebrik kartı hazırlarken de... Yazabiliyor ve yazabiliyor olmanın, bunu başarabilmiş olmanın hazzını yaşıyor. 

İkinci sınıftaki öğretmen değişikliği ile, yeni öğretmeni ile tanışıyor. Okulun ikinci haftasında, bir akşam annesi ile arasında bir diyalog geçiyor.

Çocuk: "Öğretmenim yazımı okuyamıyormuş." 

Anne, şaşkın ve ne diyeceğini bilemez vaziyette...   

Anne: "Sadece senin yazını mı okuyamadı?"  

Çocuk: "Evet, sadece bana söyledi." 

Kısa bir sessizlikten sonra

Çocuk: "Ne biçim öğretmen olmuş! Benim yazımı bile okuyamıyor!" diye yorumluyor öğretmeni ile arasındaki geçen diyaloğu. 

Aradan birkaç gün geçiyor. Anne, çocuğunun okuma ve yazma ile ilgili merakının, yetersizlik hissi ile kaybolmasından endişe duyuyor. Kızına tekrar soruyor: "Bugün öğretmenin yazını okuyabildi mi?" 

Küçük kız, mahcubiyet yüklü bir bakış ile başını annesine doğru çeviriyor. Cevap veriyor: "Bugün öğretmenim 'Yazın çok çirkin' dedi ve bunu söylerken hiç utanmadı..." 

Çocuğun o sırada duyduğu mahcubiyetin sebebi mahcup edilmiş olması değil, karşısındaki yetişkinin "mahcup olamayan hali"  idi.

Ne garip... Çocuğa değersizce ve duyarsızca muamele ediyorsun; çocuk ise sanki birisinini bir ayıbını görmüş de onu mahcup etmemek için başını çeviren bir kişi gibi mahcubiyet içinde kalıyor... 

Çocuğun ruhunda farkında varamadığımız ne derin bir olgunluk var... Çocukluğunu yitirmiş yetişkinlerde ise, farkına varamadığımız ne garip bir çocuksu hal var...  

Hiç yorum yok: